Şehrin kalkıp yine yatmadığı bir sabah düşünün. Uyanan evler, trafiğe karışan binlerce araç, metro istasyonu kuyruğu; gökdelenlerden yansıyan güneş ışığı insanları karanlık bir hengameden uyandırıyor. Ama bu şehir yalnızca fiziksel değil, ruhsal bir labirent de: İnsanların iç dünyasında bir fırtına dolaşıyor, çoğu zaman görünmeyen, söylenemeyen bir yük.
Psikoloji bugün sadece akademik bir disiplin ya da alternatif bir konfor arayışı değildir. Toplumun temeli, bireyin ve ailenin, çalışanın ve çocuğun refahının mihenk taşıdır. Şehirde yaşayan her birimizin ruh dünyasını etkileyen sebepler var ve bunları görmezden gelmek artık lüks değil, tehlikeli bir ihmal.

Şehirde Psikolojinin Gölgeleri
Şehir yalnızca binalarla örülmüş bir yapı değil; aynı zamanda talepler, beklentiler, yarışmalarla dolu bir zihinsel alan. Metropol insanı, sabah koşturmacasıyla başlıyor, akşam eve dönerken duygusal olarak boşalmış hissediyor. Evde aile var, çocuk var, iş var — ama zaman yetmiyor, konuşmaya vakit kalmıyor.
Bu baskı, özellikle ailelerin ve çocukların psikolojisini zorluyor. Çocuğun okul stresi, anne-babanın kariyer kaygısı, şehir yaşamının getirdiği yalnızlık… Bunların hepsi, küçük biriken yaralar yaratıyor. Ve bu yaralar, sosyal medya gücüyle büyüyüp kalıcı izler bırakabiliyor.

Sosyal Medya: Görsel Mutluluğun Bedeli
Sosyal medya çağında, “herkesin her zaman mutlu” olduğu bir dünya yaratılıyor. Akıllı telefon ekranında akan hayatlar çoğu zaman filtrelenmiş; başarılar abartılmış, zorluklar gizlenmiş. Bu “görsel cennet”, bizim için adeta çarpık bir ayna: Kendi hayatımızı başkalarının en iyi anlarıyla karşılaştırıyoruz ve çoğu zaman yetersiz hissetmeye başlıyoruz.
Çocuklar, gençler bu yansıma dünyasında kimlik arayışına giriyor. Onlar için “beğenilmek” sadece bir sosyal ihtiyaç değil; varoluş kanıtı haline geliyor. Bu durum, benlik algısını zayıflatıyor, kaygıyı derinleştiriyor, doyumsuz bir “onay arzusu” yaratıyor.

Toplumun Terapistleri: Psikologların Yükü ve Sorumluluğu
Psikologlar, şehrin sessiz şifacılarıdır. Her gün farklı hikâyeler dinler, acıları, korkuları, kayıpları taşır; bir anlam verir, yönlendirir, iyileştirir. Ama aynı zamanda onların da taşıdığı yük ağırdır. Sürekli empatiyle çalışmak, duygusal yükü içselleştirmek, bazen kendilerinin destek almaktan mahrum kalması anlamına gelir.
Gelişmiş ülkelerde, psikologlar için “süpervizyon” sistemi yaygındır: Yani psikologların kendi danışan süreçleri üzerine başka psikologlarla düzenli değerlendirme ve destek toplantıları vardır. Bu, mesleki tükenmişliği azaltmak için çok önemli bir mekanizmadır. Bizde ise bu tür sistematik destek mekanizmaları her zaman yeterince yaygın değildir.
Şirketlerde Psikolog Bulundurmanın Gücü: Dünyadan Yasal Zorunluluklar ve Uygulamalar
Bazı gelişmiş ülkelerde, şirketlerde psikolojik sağlığı desteklemek sadece bir seçim değil, yasal bir gerekliliktir — fakat bu zorunluluk, “mutlaka psikolog çalıştırmak”tan ziyade, şirketin çalışanların ruhsal risklerini değerlendirmesine ve önlemler almasına odaklanır:
• Almanya: İşverenler için “psikososyal risk değerlendirmesi” (psychosocial risk assessment) zorunludur.
• Avrupa Birliği (genel): AB çerçeve direktifi (Framework Directive 89/391/EEC) kapsamında işverenler, işyerindeki tüm tehlikeleri (fiziksel ve psikososyal) tanımlamak ve yönetmekle yükümlüdür.
• Fransa: 2009 tarihli bir düzenleme ile şirketlerin işyeri stresini tanımlaması ve yönetmesi zorunlu hale getirilmiştir.
Örnek bir şirket de var: Krones (Almanya) — yaklaşık 10.500 çalışanıyla, işyerinde psikolojik yük (mental stress) değerlendirmelerini düzenli olarak yapıyor.
Bu değerlendirmeler sadece yasal bir yükümlülük değil; şirket kültürünü dönüştürmeye, çalışan bağlılığını ve verimliliği artırmaya yönelik bilinçli bir yaklaşımdır.
Ruh Sağlığında Yeni Ufuklar: ABD ve Avrupa’dan Psikoloji Akımları ve Önemli İsimler
Modern psikolojinin önemli figürleri, hem bireysel terapi hem de toplumsal ruh sağlığı perspektifine yeni boyutlar kazandırıyor. İşte güncel dönemde öne çıkan bazı psikologlar ve yaklaşımlar:
• Martin Seligman: Pozitif psikolojinin kurucularından. İyimserlik, mutluluk ve insanın güçlü yönlerini ön plana çıkaran çalışmalarıyla tanınıyor.
• Ellen Langer: Bilinçli farkındalık (mindfulness) yaklaşımlarının öncülerinden. Langer, zihin ile beden arasındaki birliğe dikkat çekerek, insan sağlığı üzerinde düşünce gücünün etkisini vurguluyor.
• Richard Boyatzis: Organizasyonel psikoloji, duygusal zeka ve liderlik konularında çalışıyor. “Intentional Change Theory” ile bireylerin ve takımların nasıl sürdürülebilir biçimde değişip büyüdüğünü araştırıyor.
• Donata Francescato: İtalyan topluluk psikoloğu; toplumsal psikoloji ve örgüt psikolojisi alanında içsel güçlenme, cinsiyet rolleri ve toplumsal dönüşüm konusunda önemli katkılar yapmış.
Bu isimler, psikolojinin sadece bireysel terapiden ibaret olmadığını; şehirlerde, iş yerlerinde, topluluklarda köklü dönüşümler yaratabileceğini gösteriyor.
Yeni Dönemde Biz Ne Yapmalıyız?
1. Yasal Düzenlemeyi Güçlendirmek: Türkiye’de de benzer bir yaklaşımla “işyerinde psikososyal risk değerlendirmesi” zorunluluğu tartışılmalı. İşverenler sadece kâğıt üzerinde değil, gerçek anlamda stres kaynaklarını tanımalı ve müdahalede bulunmalıdır.
2. Psikologların İç Desteğini Arttırmak: Psikologlar da desteklenmeli; süpervizyon, meslek içi dayanışma grupları ve kurumsal psikolojik destek ağları oluşturulmalıdır.
3. Eğitim ve Farkındalık: Şehirde yaşayan bireylere —çocuklara, gençlere, çalışanlara— psikolojiye dair temel farkındalık eğitimi verilmeli. Okullarda, işyerlerinde mental sağlığa dair seminerler, atölyeler düzenlenmeli.
4. Şirket Kültürüne Ruh Sağlığı Enjekte Etmek: İşverenler “psikolog çalıştırmak vey anlaşmak çalışanlarının ruh sağlığı için strateji geliştirmeli. Çalışan memnuniyeti, verimlilik ve bağlılık açısından sadece etik değil, işletme başarısı için de kritiktir.
5. Akımların ve Bilimin Takibi: Psikoloji bilimi sürekli gelişiyor. Pozitif psikoloji, mindfulness, organizasyonel psikoloji gibi yaklaşımlar iş yerlerinde ve toplumda uygulanmalı; ayrıca yerli akademiyle işbirliği kurularak bu yaklaşımlar Türkiye bağlamına adapte edilebilir.

Psikologlar nereye sığınacak ?
Zamanın birinde, genç bir adam doktorun kapısını çalmış.
İçeri girer girmez gözleri dolmuş:
— “Hocam, hiçbir şeyden keyif alamıyorum. İçimde garip bir boşluk var. Ne yapsam geçmiyor…” diye anlatmaya başlamış.
Doktor bir süre dinlemiş, sonra gülümseyerek:
— “Aslında çok basit bir tavsiyem var” demiş.
— “Şehrimize ünlü bir palyaço geldi. Herkes onun gösterisinden mutlu ayrılıyor. Git, gösterisini izle. Eminim neşen yerine gelir.”
Genç adam başını öne eğmiş, sessizce söylemiş:
— “Doktor bey… O palyaço benim.”
Yeni dönem başarılı isimler
Öncelikle iyi bir psikolog olmadan kişisel gelişimci olmak ve popüler olmak toplumun içinde yaraları iyileştirmek için yeterli mi? Veya ehliyetiniz yok ama araç kullanmak serbest mi?
Geçen dönemlerde gerek kişisel gelişim gerekse yetkin veya dr anlamında pek çok isimle gerek tanışma gerekse çalışma imkanım oldu. Bu noktada bazı isimleri tekrar gündeme getirmek isterim. Mesela Metin Hara kitapları ile bir ara herkesi avcunun içine aldı; hatta aşkları ile manşetlere çıktı. Doğan Cüceloğlu çok kıymetli kitapları hala sözleri beynimizde yankılanıyor. Veya Nevşah nefes koçu veya Barış Muslu …
Psikolog Acar Baltaş şirketlerde çok büyük fark getiren eğitimlere hala imza atıyor ve ilk gurmelerden Prof. Dr. Arman Kırım. (Allah Rahmet Eylesin)
Bu isimleri belirtmemdeki sebep şu; bazı isimler çok popüler oldu ve saman alevi gibi söndü. Bazı isimler ise petrus şarabı gibi hergün değeri artmaya devam ediyor. Hatta yaşamasalar bile …
Burada ehliyet konusu bence çok önemli. Ehliyeti olanların araba kullanması gerekmekte.
Son dönemlerde de çok iyi çıkış sağlayan bir psikologdan size bahsetmek isterim.

Nişantaşında 500 sertifikalı 25 yaşında Didar Bademci; şimdilerde tüm popüler simalar ona gitmeye başladı. Gerek yaşına göre olgunluğu gerekse doğru soruları sorabilme özelliği ve gerekse en önemli organizasyonlarda hep onunla karşılaşıyor olmam ve çalışkanlığı takdir etmemi sağladı. En önemlisi de hayvanlar ile olan dostlukları. O da hepimiz gibi insanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyor olmalı.
Kendisine hayat yolculuğunda başarılar diliyorum. Sizlere de en yakın zamanda gerek çocuk, anne, baba, iş, eş travmalarınızda en azından Nişantaşı’nda ofisinde deneme seansı bahanesi ile kahvesini içmenizi öneririm.

Umarım o da yıllar sonra herkesi dinleyip aslında o palyaço benim diye bize gelmez …
Bu haftalık benden bu kadar, kalın sağlıcakla …












