İnstagram: @markadoktoru
Aslında hızlandırılmış Yunanistan demek daha doğru. Bayram tatili süresini fırsata çevirerek konfor alanımdan çıkma kararı aldım.
Konfor alanım çok konforlu mu bilemem ama bana göre rahat işte. İşe İstanbul’da yürüyerek giden nadir insanlardan biriyim. Bu bile bana yeterli.
Yıllarca Çengelköy – Taksim arası köprü trafiğinde yan şeritten gelenleri kollama gerginliği insanı yaşlandırmakta.
Neyse, gelelim Bayram’a etkinliğine.
Aslında çok basit Yunanistan turuna yazıldım. Yunanistan başlı başına her gidişimde bitiremediğim bir kültür yuvası…
Her konuda tatlı bir rekabetimiz var düşünün Gastronomi ve Kültürde o kadar ortak noktamız var ki…
Önce ortak noktalarımızı anlatacağım, fakat gezdiğim noktaları aşağıda size özetlemek isterim: Selanik – Atina – Olimpiya – Partas – Pire – Kavala – İskeçe – Gümülcine – Dedeağaç
Diyeceksiniz ki zorun ne? Aslında bu tur programı; ben sadece otobüsün içinde oturanlardan biriyim. Hayatımda 30 sene Turizm acenteciliği yaptıktan sonra yılda ortalama 40.000 kişi gezdirdikten sonra müşteri olarak gitmek daha anlamlı…
Kendime göre konfor alanımdan çıktım. Kültürüm artacak dedim: bir baktım otobüs içindeki misafirler hem kültürlü hem de farklı yaş ve demografik yapıdan pek çok değerli dostluklar edindim. İnsan yaş alınca eskisi gibi herkesle arkadaş olma hevesi içinde olmuyor. Arkadaşlıklar kolay kolay dostluklara evrilmiyor. Bir de benim gibi kendinle barışık ve evde oturmayı seven bir adam san dışardaki hayat umurunda olmuyor. İşim gereği herkesin sosyalleşmeye gittiği mekanlar veya etkinlikler genelde benimle çalıştığından veya GTD dernek üyemiz olması sebebiyle zaten mesai saatleri içinde istemesem de sosyalleşme içindeyim.
Özel zamanım da bana özel kalsın diyorum. Köşe yazımı yazıyorum, film izliyorum, kitap okuyorum ama ilk kez antisosyal yaşantımı kırıp Yunanistan’da yaklaşık 3000 km üzerinde mesafe gezdim.
Burada ortak gastronomik noktalarımızı hemen aşağıya yazıyorum.
Yoğurt – Döner – Dondurma – baklava – Helva – mezeler – uzo – tavla – cacık – Kalamar – Balık – meze çeşitleri ilk etapta aklıma gelenler.
Gelelim kültürümüzdeki detaylara; Kültür için önce Yunanistan turisti ile bizdeki turistleri masaya yatıralım. Şimdi Taksim’den geliyorum. Sürekli kalitesiz turist görmekten yoruldum. Yolda yürümesi bilmeyen it kopuk taksimde. Malezyalı – Hintli – Suriyeli ne ararsan var ama bunların en kalitesizi Taksim’de maalesef. Evet, Antalya’da da kaliteli turist var ama yüzde kaç? Her şehrin ana meydanları o ülkeye gelen turizm kalitesini hemen ortaya çıkartır. Newyork’da Times meydanı – Roma – Venedik vb. tüm noktalarda kalite veya kalitesizlik hemen meydanlarda hissedilir.
Bizde turist kazıklamak için sahte parfüm satıcıları – kuşlarla fotoğraf çektirmek için cebini alıp kaçanlar – Nargileciler – Dilenciler ana saflarda Taksim’de mesaiye başlıyor. Özellikle sabah 8 gibi yerlerde bırakılarak başlayan ve yağları yere akan dönerleri ve Taksim dönercileri hijyen kalitemizi hepimize hissettirmekte.
Gelelim Yunan tarihine;
Antik Yunan döneminin başlangıcı olarak MÖ 776’da Olimpiyat Oyunları’nın ilk defa düzenlendiği tarih kabul edildi ancak çoğu tarihçi günümüzde dönemin başlangıç tarihini MÖ 1000 yılına değin dayandırmaktadır.
Klasik Yunan döneminin sonu için geleneksel tarih Büyük İskender’in MÖ 323’teki ölümüdür. Bunu izleyen dönem Helenistik Dönem olarak adlandırılır. Herkes Klasik Yunan ve Helen dönemlerini ayrı olarak ele almaz; ancak bazı yazarlar Antik Yunan uygarlığını MS 3. yüzyılda Hristiyanlığın gelişine kadar devam eden bir süreklilik olarak ele alırlar.
Antik Yunanistan, çoğu tarihçi tarafından Batı medeniyeti kültürünün temeli olarak kabul edilmektedir. Yunan kültürü, kendi versiyonunu Avrupa’nın birçok yerine taşıyan Roma İmparatorluğu’nda güçlü bir etkiydi. Antik Yunan uygarlığı, modern dünyanın dili, siyaseti, eğitim sistemleri, felsefesi, sanatı ve mimarisi üzerinde, özellikle Batı Avrupa’daki Rönesans döneminde ve yine 18. ve 19. yüzyıl Avrupa ve Amerika’sındaki çeşitli neo-klasik canlanmalar sırasında son derece etkili olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, 19. yüzyılın başlarına kadar Yunanistan’ın çoğunu yönetti. Orta Çağ’dan beri kendi kendini yöneten ilk Helen devleti, 1800’de, Yunanistan anakarasında Yunan isyanının patlak vermesinden 21 yıl önce, Fransız Devrim Savaşları sırasında kurulmuştur. Bu devlet başkenti Korfu olan Yedi Ada Cumhuriyeti idi.
Beni gezdiğim yerlerde etkileyen mekanlar arasında Nike hikayesinin buradan çıkması oldu. Nike; Yunan tanrıçası; kanatlarından esinlenerek hazırlanmış bir ayakkabı markasıdır. Nike, çok hızlı koşma ve uçma yeteneğine sahiptir. İnsan görünümündedir. Pallas ve Stiks’in kızı, Zelus (“Şevk”), Kratos (“Dayanıklılık”) ve Bia’nın (“Şiddet”) kardeşidir. Nike ve çocuklarının hepsi, Zeus’un eşleridir.
Diğer etkileyen hikayede ilk olimpiyatların ve ilk otelin olduğu yer; Olimpia. Burayı muhakkak rehber eşliğinde gezmeniz gerekmekte. Aynı bizim Efes harabeleri gibi.. Orası da burası da ortalama 2.5 saat süren bir alan. Şapka almayı unutmayın. Ama değer…
Dikkatimi çeken bir nokta; içerde dondurma su satıcıları lokasyonları, logolu şemsiyeler ve çıkışta size zorla bir şey satmak isteyen satıcı terörü yok. Bunları Turizm Bakanlığımız biliyordur da uygulatabiliyor mu? Bu konu bence çok önemli. Aynı tuvalet temizliği gibi. “Turist gelince ilk neye dikkat eder” diye 1977 yılında ilkokul öğretmenim Nuran Türemen’in sorusu hala kulaklarımda. Elbette “tuvalet” cevabını öğrendik. Uyguladık mı? Ülke olarak en iyi uygulayan sanırım OPET oldu. O da avantajlarını yaşamaya devam ediyor. Turizm tanıtma dairesi başkanı bile Opet’den geçme… düşünün…
Gelelim fiyatlara; Şimdi Turizm Bakanlığı ve TGA şapkayı çıkartıp düşünmesi gereken en önemli noktası;
İki ülke düşün ikisi de Ege Denizi’nde, halklar yıllarca siyasi stratejiler gereği düşman gibi gösterilmiş olsa da aslında ikisi de kardeş. İki halk da aynı kanları taşıyor. İki halk da adalara sahip, gelir seviyeleri aşırı farklı değil. Denizcilik ve Osmanlı her iki halkın kaderi olmuş.
Asgari maaşlar Yunanistan’dakişi başı 750 Euro, Türkiye’de 17.002 TL. Bayram oluyor ve ne tesadüf ise bir grup halk nedense diğer ülkeye gitmiyor, yığılıyor…
Evet evet yanlış duymadınız, yığılıyor.
Gerek kapı vizesi gerekse otobüs veya araçlar ile Türk vatandaşlarımız Yunanistan’a yığılıyor. Neden mi çok basit;
1- İnsanca kazıklanmadan bir tatil geçirmek
2- Deniz mahsullerinde kaliteyi uygun fiyata yemek
3- Kültür turlarında kazıklanmadığını bilmesi
4- Temiz plajları ve işletmeleri
İşte acı ama gerçek bu.. Pek çok belediye başkanı biliyorum ki akşam yemek yemeğe balık yemeğe günü birlik adalara gidip geliyor. Bu ne demek? “Biz zenginiz değil, biz keriz olmak istemiyoruz” demek…
İşletme sahiplerimiz ülkemizde vergileri ve kiraları suçlu gösteriyor, yerli turistler günün sonunda Bodrum’da Çeşme’de plajda saçma bir giriş bedeli ve anormal bir akşam yemeği ödemesi yapmak istemiyor.
Burada laf değil icraat önemli. Orta ayarı bulamazsak hep Yunanistan tarafı kazanmaya devam edecek. Tabi bu benim haricimde Türsab-TC. Kültür Turizm Bakanlığı – TGA gibi kurumların da umrunda olması gerekmekte.
Şimdi gelelim beni gezdiren dostum Prontotur sahibi Ali Onaran kardeşime. İlk teşekkür ona ardından değerli rehberimiz İbrahim Habesh ve ünlülerin yerel rehberi Elsa hanıma. Elsa hanım Shakira,Tomy Hilfiger, Burak Özçivit, TC.Dış İşleri Eski Bakanı Ali Babacan gibi isimleri gezdirmiş. Bu arada otobüs şoförümüz Ercan ağabey ve ekibi mükemmel bir iş çıkardı. Her işin uzmanı var. Araba ile gidip dönmeye kalksam bayramda gümrük kapılarında 3’er saat daha bekleme zamanı eklenirdi. Ama bizim araç hiç bekletmedi nedeni; tecrübe..
Bu haftalık benden bu kadar kalın sağlıcakla…