Yıllar önce, Yaşar Holding’in turizm grubundayken, yeme içme ile turizmin ne kadar iç içe olduğunu fark etmiştik. O dönemde, özel mekanlar ve bu mekanları dolduran seçkin insanlar sayesinde cirolar yükseliyordu.
O zamanlar, zenginlerden ziyade asil ve köklü ailelerin çocukları ve onların çocukları arasında süregelen bir silsile vardı.
Örneğin, Çeşme Altınyunus’ta Baküs restoranında veya Turban otelinde akşam yemeği yemek çok önemliydi.
Çok önemli müzik grupları da bu hedef kitle için Çeşme’ye geliyordu. Organizasyonları Ahmet San yapıyor ve en popüler isimleri Çeşme’ye getiriyordu. Halkla ilişkiler uzmanı Sancar Maruflu, özellikle Süleyman Demirel döneminde popüler organizasyon ve açılış davetlerinden para kazanıyordu. İzmir’de sevilen ve sayılan biriydi. Allah rahmet eylesin. Oğlu, babasının vefatından sonra bu başarıyı devam ettirseydi sevinirdim.
Sektörde, Çeşme gecelerinde yapılan Pınar-Tuborg gibi markaların bayi gecelerinde Ebru Gündeş, Lemi, Uygur Kardeşler, Burçin Orhon gibi sanatçılarla bir araya geldik. Bu etkinliklerde, Lisa Tuna ile de dostluk kurduk.
İstanbul ve İzmir arasında Çeşme ve Bodrum her zaman marka olmuş iki lokasyondu. Bodrum’da genelde yeni zenginler sezonluk olarak varlıklarını sürdürürdü. İstanbul’un asil aileleri, Bodrum’da paparazziler tarafından görüntülenmek istemezlerdi.
İbrahim Tatlıses’in Kuşadası ve Bodrum’da oteli olduğu dönemlerde, otellere müşteri gönderdiğim için turizm hareketini yakından gözlemleme imkanım olmuştu.
Casinocular kralı Sudi Özkan’ın Bodrum Cesars oteli veya Hasbi Menteşoğlu’nun Club M oteli o dönemin en popüler mekanlarıydı. Şimdi bakanımızın oteli Bodrum’da popüler, ama o dönemde bakanımız Duru Turizm’de rehber olarak çalışıyordu. ETS henüz kurulmamıştı.
İzmir Çeşme zenginleri, Yahudi aileleri başta olmak üzere, 3 ay boyunca yazlıklarında kalan, gelip geçen tatilciler değildi. İşadamı Kemal Zorlu’nun babası Mazhar Bey’in “elimde olsa Çeşme’yi yakarım” dediği ve Yeniasır’da manşet olduğu günleri hatırlıyorum. İşadamları, Cuma öğleden sonra Çeşme’ye gidip Pazartesi öğlene kadar işlerine dönmezlerdi, bu yüzden Mazhar Bey bu sözü söylemişti.
O dönemde iş dünyası sadece Tüsiad’dan oluşuyordu. Gazete patronları ise Aydın Doğan, Erol Simavi ailesi ve Ilıcak ailesiydi.
O zamanlar, gastronomi ve otelcilik çok önemliydi ve gurme olmak henüz yaygın değildi. Bu işi bilenler sınırlıydı. İki önemli isim Arman Kırım ve Tuğrul Şavkay’dı. O zamanlar piyasada Vedat Milor gibi isimler yoktu.
Turizm camiası gastronominin önemini çok iyi bilir ve turizm otelcilik okullarında ilk ders yiyecek içecek hizmetleri olurdu. Bu konuda uygulamalı eğitimler verilirdi. Nasıl ki housekeeping önemliyse, yatak çarşaflarının nasıl katlanacağı, kapıyı çalmadan içeri dalınmaması dersleri uygulamalı anlatılırdı. Yeme içme konusunda da Bolulu şefin yanında patates soymak veya kültablalarını toplarken külleri uçurtmamak uygulamalı öğretilirdi. Yapamayanlar mezun olamazdı ve iş bulamazdı. Şimdi hizmet sektöründe personel bulmakta zorlanıyoruz ya, o dönemdeki turizm politikası devam etseydi başka bir şey yapmaya gerek kalmazdı. Örneğin, Altınyunus Çeşme ön büro müdürü Gürcan Bilek aynı zamanda Çeşme Otelcilik Okulu’nda hoca idi ve personel lazım olduğunda oradan seçiyordu (iyi olanları). Şimdi ise ortalık karışık, genel müdür bile tam eğitim almadığından, altındakileri nasıl seçeceğini bilemiyor.
Gelecekte, turizm ve yiyecek içecek işletmelerinde insan kaynakları stratejilerinin daha kötüye gitmemesi için bazı kurumların karar vericilerinin bir araya gelip strateji oluşturması şart.
Bu işler pandemide olduğu gibi online eğitim ve sertifika vermeye benzemez.
Gerçek hayat farklı bir şey.
Kız istemeye de online, sevişmeye de WhatsApp üzerinden girilmez.
Bu haftalık benden bu kadar. Sağlıcakla kalın.