gecce-

Bir coğrafya düşünün; Akdeniz’in ortasında, üç kıtanın kesişim noktasında… Tarihi Roma’ya, Bizans’a, Osmanlı’ya; mutfağı ise Helen, Arap, Türk, İtalyan ve İngiliz etkilerine kadar uzanıyor. İşte o ada Kıbrıs… Sadece deniziyle değil, tabaklarında biriktirdiği hafızayla da gastronomi turizminin parlayan yıldızlarından biri olmaya aday.

Tabağa Yansıyan Tarih

Kıbrıs mutfağı, adeta tarih boyunca yaşanan göçlerin, savaşların, barışların ve medeniyetlerin damağa düşen izdüşümüdür. Hellim peyniriyle özdeşleşmiş bu topraklar; kolokas, şeftali kebabı, molehiya ve zahterli ekmek gibi yerel lezzetlerle kültürel bir zenginliği sergiler. Hem Türk hem Rum mutfağının izlerini taşıyan bu yemekler, sınırların değil, sofraların birleştirici gücünü simgeler.

Gastronomide Barış Sofrası

Kıbrıs’ta gastronomi, sadece bir lezzet deneyimi değil, aynı zamanda sosyal bir diyalog alanıdır. Türk ve Rum köylerinde aynı yemeğin farklı yorumları, gastronomik zenginliğin ötesinde, kültürel çeşitliliğin de kanıtı gibidir. Bu anlamda, gastronomi turizmi Kıbrıs’ta sadece bir ekonomik kalkınma değil, barışa hizmet eden bir “sofra diplomasisi”dir.

Kırsaldan Sofraya: Agro-Gastronomi Rotaları

Gastronomi turizminin sadece lüks restoranlarla değil, köy pazarları, zeytinlikler, üzüm bağları ve ev yapımı reçellerle de mümkün olduğunu gösteren Kıbrıs, “yerelden evrensele” bir hikâye anlatır. Lefkara’da bir kadın kooperatifinde pişen erişteler, Dipkarpaz’da keçi sütünden yapılan yoğurtlar, Lefke’deki hurma pekmezi üretimi; hepsi gastronomi turistleri için otantik deneyimler sunar.

 Medeniyetin İki Kadim Dostu

Bağcılığın binlerce yıllık geçmişe sahip olduğu Kıbrıs’ta, şarap rotaları son yıllarda özellikle Avrupalı turistlerin ilgisini çekiyor. Komandaria gibi dünya çapında bilinen tatlı şarapları, butik şaraphanelerde tadım turlarıyla tanıtılıyor. Aynı şekilde, Kıbrıs zeytinyağı, geleneksel taş değirmenlerde üretilmeye devam edilerek gastronomik mirasın korunmasında önemli bir rol üstleniyor. 

 

Kıbrıs Mutfak Mirası

Gastronomi turizmi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda çevresel ve kültürel sürdürülebilirlik açısından da önemlidir. Kıbrıs’ta yerel üretimin desteklenmesi, geleneksel tariflerin korunması ve genç nesillere aktarılması bu turizm modelinin en değerli kazanımlarındandır.

Türk ve Rum mutfağı arasında ortaklaşa sahiplenilen bu yemekler, zaman içinde her iki toplumun da kimliğine bürünmüştür. Örneğin:

• Hellim / Halloumi: Hem Türk hem Rum Kıbrıslıların geleneksel peyniridir; ızgarasıyla ünlüdür.

• Molehiya: Arap kökenli bir bitkiden yapılan bu yemek, her iki toplumda da uzun pişirme tekniğiyle hazırlanır.

• Kolokas: Yer elması benzeri bu sebze, zeytinyağlı veya etli olarak hem Türk hem Rum köylerinde pişirilir.

• Şeftali Kebabı: Adını bir şahıstan alsa da, Rumlar tarafından da “sheftalia” olarak anılır ve kıymalı, baharatlı köfte olarak mangalda pişirilir.

• Kleftiko: Rum kökenli gibi görünse de, Kıbrıs Türkleri de benzer şekilde kuzu etini fırında uzun süre pişirerek bu yemeği sofralarına taşır.

• Pilavuna (ya da Flaounes): Bahar aylarında, özellikle Paskalya dönemine denk gelen bu peynirli çörek, hem Türkler hem Rumlar tarafından farklı iç harçlarla hazırlanır.

Bu yemekler, sınırların değil, sofraların birleştirici gücünü simgeler. Hem mutfakta hem hafızada ortak olan bu tatlar, ziyaretçilere sadece bir yemek değil, bir kültür deneyimi sunar.

Kıbrıs mutfağı, adeta tarih boyunca yaşanan göçlerin, savaşların, barışların ve medeniyetlerin damağa düşen izdüşümüdür. Hellim peyniriyle özdeşleşmiş bu topraklar; kolokas, şeftali kebabı, molehiya ve zahterli ekmek gibi yerel lezzetlerle kültürel bir zenginliği sergiler. Hem Türk hem Rum mutfağının izlerini taşıyan bu yemekler, sınırların değil, sofraların birleştirici gücünü simgeler.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa Hikayesi

Ben bu hikayeyi değerli tarihçi Sema Soykan ‘dan dinlediğimde çok etkilenmiştim.Sizlerle de paylaşmak istedim.Barış Manço’nun 1979 Yılında meşhur ettiği Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, 1810-1920 tarihleri arasında yaşamış aslen Karamanlı bir Toprak ağasıyken, Osmanlı Dönemi yetkilileri tarafından Kıbrıs Girne’de büyük bir tarla verilirek; “Burayı Karaman’daki bahçelerin gibi ek, biç, halka iş ver. Hayvancılık ve tarımı geliştir” denir.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, 5 kardeşini de alıp Karaman’dan Kıbrıs’a geçer. Yörük Türkmen Beyidir. Kıbrıs’taki Köyünün adını Göçeri koyar. Göçer adı Yörüklerin konar göçer hayatından gelmektedir. 

Halktan alan değil halka veren ağa olmuş

Sarı Çizmeli Mehmet ağa, devlete söz verdiği gibi tarımda ve hayvancılıkta binlerce kişi çalıştırır, iş verir. Köyde büyük bir aile olurlar.

Zamanla 3 bin dönümden fazla toprağı olur. Kavgalıları barıştırır, bekarları evlendirir, eşyalarını hediye eder, ev verir, toprak verir.

Fakir fukara bir kahvehaneye, ya da lokantaya gittiğinde para ödemez, yer içer, tüm hesapları Sarı Çizmeli Mehmet Ağa’ya yazdırırlarmış.

Sarı Çizmeli Mehmet Ağa da her Cuma namaz öncesi esnafı dolaşır, halkın borçlarını ödermiş.

Kendi gibi gönlü de zengin bu ağa malını mülkünü hep başkalarının hesabını ödeyerek harcadığından, yokluk içinde ölür.

Torunları hala Girne İli, Dikmen Beldesi, Göçeri Köyünde yaşamaktadır.

Kıbrıs’ın gerçek hikayelerini detaylı öğrenmek isterseniz yeni çıkan ‘’Belki’’ kitabını okumanızı öneririm,Keşke’lerden Belkilere uzanan onurlu bir yolculuğu anlatıyor

Kıbrıs’ta gastronomi turizmi, zeytin ağaçlarının gölgesinde anlatılan eski hikâyeler kadar kadim, Akdeniz’in tuzu kadar canlıdır. Bir tabağa sığan geçmişle geleceği harmanlamak isteyenler için Kıbrıs, sadece bir destinasyon değil, yaşayan bir mutfak müzesidir. Gastronomi turizmine gönül veren her gezginin mutlaka tadına bakması gereken bir kültür adası. Kıbrıs’ta bir meyhaneye gitmediysen çok şey kaybetmişsindir. Fiyatların da çok makul olması cabası…

Tabii bu güzellikler ve kültürü tanımama imkan sağlayan değerli üyemiz Ceyhun Tunali ve kardeşi Ceyda Tunali’ya teşekkür ederim. Gerek vizyoner bakış açısı gerekse mükemmel ev sahipliği ile Kıbrıs kültürünü bu hafta iliklerime kadar hissettirdi.

Özellikle sektör duayeni ve GTD danışmalar kurulu üyemiz; Kenan Erçetingöz ve Gül Erçetingöz ile yaptığım bu seyahat yaşanmışlıklar tecrübe ve dünya vizyonu ile birleşince hepimize bir ders niteliğinde oldu. Tesislerde nasıl hizmet sektöründe daha iyi fark getirebiliriz ve dünyada yaşanan turist çekme çıtasında KKTC olarak güçlü yanlarımızı farketme imkanı gördük. Gül’ün dinamik enerjsi ve Kenan ağabeyin tecrübeleri ile çok keyifli bir Kıbrıs hafta sonu yaşadık. Teşekkürler Kenan ağabey, teşekkürler Gül…

Bu haftalık benden bu kadar kalın sağlıcakla …

Etiketler