Bugün sizlerle Diyarbakır’a gidelim diyorum. Bazı haber kanalları, bölgedeki küçük kızların ölümünü Mithra inancıyla bağdaştırıyor. Özellikle bu ölümlerin Diyarbakır ve civarında çoğalması, bu düşünceyi daha da artırıyor gibi görünüyor.
Peki, Mithra inancıyla, küçük bir kızın ölümü arasında nasıl bir ilişki olabilir? Bahsedilen konu, antik çağların çocuk kurbanının yeniden gündeme gelmesi mi? Bu sorular hepimizi meraklandırıyor, kafamızı karıştırıyor. Ancak şunu biliyoruz ki, bu soruların en doğru cevapları ilgili makamlardan gelecektir.
Bize düşen ise, tarihi bağlamıyla beraber Mithra inancının nasıl olduğunu incelemek olabilir.
Mithra inancı nedir?
Diyarbakır’la alakası nereden kaynaklanır? Yoksa Mithra’nın en büyük tapınaklarından birisi burada mıdır?
Ayrıca, bu yıl Dicle Üniversitesi’nin yaptığı kazılarda, Mithra tapınağının gizli ayinlerine katılan kişilerin konakladığı alan ortaya çıkarılmış. Kim bilir daha neler neler çıkacak diye heyecanla beklemekteyiz.
Şimdi konumuza başlayalım;
Diyarbakır ile Mardin arasında, 45. kilometrede bir Roma kalesi görülür. Bu kale ile ilgili daha önce bir arkeolojik çalışma yapılmadığından hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Roma kalesi olduğu bilinir ama öncesinde neydi, nasıl yaşandığı bilinmez. Ancak 2014 yılında Dicle Üniversitesi bu kalede çalışmaya başlayınca bilgi edinmeye de başlarız.
Kalenin içinde saraya benzeyen bir bina kalıntısı görülür. 1.200 metre kadar sur yapısı vardır. Tahıl depoları, silah depoları, 5 tane su sarnıcı, çok güzel muhkem bir Roma garnizonu şeklinde görünen bir kale yapısı fark edilir. Buraya kadar klasik bir Roma kalesi görüntüsündedir.
Ancak derinlere inildikçe bambaşka bir manzarayla karşılaşılır. Çünkü kalenin altında bir mağara yapısı vardır. Ancak sıradan bir mağara yapısı olmaktan çok uzaktır. Elle düzeltilerek ince ince kayaların işlendiği müthiş bir mağaradır, sözü edilen.
Ve bu mağara, bölmeleriyle ve buluntularıyla bir Mithra tapınağı olduğunu gösterir. Tabii, buranın bir Mithra tapınağı olduğu anlaşılınca, tüm dünyanın gözü buraya dikilir. Çünkü sağlam kalmış Mithra tapınağı sayısı çok azdır.
Bu şekilde sağlam kalmış tapınaklardan bir tanesi Suriye’de, bir tanesi Londra’da, bir tanesi de İtalya’da, Ostia’da karşımıza çıkar.
Mithra inancı öyle bir merak uyandırır ki, Londra’daki Mithra tapınağı bulunduğunda bütün Londralılar oradadır, merakla yapılan kazıyı izlerler. İtalya, Ostia’daki tapınak, Mithra ile ilgili geniş bilgi veren tapınaklardan biridir. Sayıları azdır çünkü yok edilmişlerdir. Hristiyanlık, Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olduktan sonra bu tapınakların hepsini kullanılamaz hale getirir. Ve bu inanç ezoterik ve gizli bir yapılanmaya dönüşür.
O zaman, Mithra inancı nedir, ne değildir, bunlardan bahsedelim.
Mithra, kayaların doğurduğu bir tanrıdır. O, kayalardan doğduktan sonra bir boğayı kurban eder ve o boğanın kanını da dünyaya serper. Ve bütün yaratılanlar o sayede yaratılır. Ezoterik anlatımı da bu şekildedir. Mithra, ışıkla sembolize edilir. Yani iyilerin tarafında olan bir tanrıdır. Karşısında da kötüler ve kötülükler vardır. Onlarla sürekli savaşır. Ve günün birinde bu savaşın sonunda, bütün kötülükleri yok ettikten sonra Güneş’e binip göğe çekileceğine inanılır.
Mithra, adaleti de temsil eder. Hititlerle Mitanniler arasında yapılan anlaşmada onun ismini ilk kez duyarız. Kendisi yapılan anlaşmanın tanığıdır.
Mithra inancının asıl şekil değişikliğini, Roma döneminde görürüz. Roma dönemi başladığında yapısı değişir. Yani milattan sonra üçüncü yüzyıldan sonra Roma’da ezoterik bir yapılanma haline gelir. Mithra yapısı artık kapalı bir sistemdir. Bu din Romalıları çok etkiler. En yukarıdakinden en aşağıdakine kadar herkes Mithra dinine geçmeye başlar. Ciddi bir şekilde de yayılım gösterir. Yöneticilerinden senatörlerine, garnizon komutanlarına kadar hepsi Mithra üyesi haline gelir.
Son yemek Mithra inancındadır
Ancak, aynı süreçte Hristiyanlığın da yayıldığını biliyoruz. Mithra ile Hristiyanlık birçok anlamda birbirine benzer. Mithra’nın doğum tarihi 25 Aralık’tır. Hazreti İsa’nın doğum tarihi de aynıdır. Son yemek, Mithra inancında da vardır. Hatta ilk önce Mithra inancındadır, daha sonra Hristiyanlıkta görülür. Vaftiz de önce Mithra inancındadır.
Mithra, başında yana düşmüş bereyle simgelenir. Başından çıkan güneş ışınları da yine onun sembollerindendir. Çünkü Mithra ışığın tanrısıdır ve Güneş gibi ışınları vardır. Bu semboller, Mithra tapınaklarının içerisindeki fresklerde mevcuttur.
Peki, Zerzevan Kalesi neden önemlidir?
Önemlidir, çünkü dine girişin ilk ritüellerinin gösterildiği yer burasıdır. Bu bir gizem dinidir. Yani, bilgilere erişmek çok zordur ve bugüne kadar erişilememiştir. Ne zaman ki Zerzevan Kalesi’nin altındaki bu mağara bulunur, işte giriş ritüelleri de burada ortaya çıkar.
Peki burada hangi ritüeller uygulanıyordu?
Bugün, genelde insan bir dinin içine doğar, ölünceye kadar da o dinin içerisinde kalır. Ancak Mithra’da öyle değildi. Bu dine girebilmek için seçilmiş olmak gerekirdi. Yani “ben Mithra dinine gireceğim” diye talep edemezdiniz. Onlar uygun görüyorlarsa teklif getirirler, ondan sonra girilirdi. Ancak bu durum herkes için geçerli değildi. Sıradan halk, normal kayadan oyulmuş büyük mağaraların içerisinde ibadetlerini yapabilir, oruçlarını tutardı.
Ancak seçilmiş grubun içerisine; zengin olanlar, tüccarlar, önemli kişiler, komutanlar ve soylular girebilirdi. Ancak bu giriş için sizin talep etmeniz değil, içeridekilerin sizi talep etmesi gerekirdi.
Yani düşünün, hepiniz Mithra dinine inanıyorsunuz ama bütün detaylara içeride olanlar hakimdi. Sıradan kişiler bu bilgilere ulaşamazdı. Tabii büyük kalabalıkları sıradan olanlar oluşturuyordu. İçerdekiler ise küçük ama son derece etkili bir gruptan ibaretti.
Sayılarını nereden biliyoruz diye bakacak olursak, Zerzevan Kalesi’ndeki Mithra mağarasının büyüklüğüne bakarak söylenebilir. Buradaki mağara 20 kişilik olsa gerekti çünkü 35 metrekarelik bir alanda ve en fazla 20 kişiyi alabilir gibidir.
Bu bilgiden mantıken şunları çıkarmak mümkündür; buradaki üyeler en fazla 20 kişi olabilirler. Aralarında belirgin bir hiyerarşi vardır. Hepsi seçilmiş kişilerdir ve aynı zamanda önemli kişilerdir. İçerde olanlar yeni girecek olanları istemiş olmalıdır. Ayrıca içeride olanlar mutlaka sırlı olmak durumundadır. Verilen bilgileri asla dışarıdakilere söylememek gerekmektedir.
Burada aklımıza Göbeklitepe’deki Urfa adamı gelir. Bundan 12.000 yıl önceye tarihlenir. Kaşı, gözü, burnu var ama ağzı yoktur. Acaba sır mı tutuyordu, diye düşünmek mümkün.
Göbeklitepe’de gördüğümüz eril gücün etkinliği burada da söz konusudur. Mithra’daki etkin olan gizli bölüme girebilen, üye olabilen bir kadın üye yoktur. Zerzevan mağarasında erkeklerin olduğu bir ortam var. Buradaki gizli bölüme sadece erkekler üye olabiliyorlar. Ve kendi içlerinde gizli sırları paylaşıp, dışarıya kapalı bir grup oluşturuyorlar.
Peki ne vaat ediyorlar? Bu gizli sırlar neleri kapsıyor?
Buradan içeriye girmek son derece zor sınavları başarmayı gerektiriyor. Bunun karşılığı ne olabilir, dediğimizde, vaatlerin başında sonsuz bir yaşam, ölümsüzlük ve sırlı bilgilerin verilmesi geliyor. Bu bilgiler de yıldız gözlemleriyle ilgili olmalı. Zerzevan bölgesi, bu gözlemlerin yapılabileceği bir yer. Bu gözlemden elde edilen bilgilerin ancak kendi içlerinde paylaşıldığı düşünülüyor. Yani yıldızlarla bir etkileşimleri var ve buradan çıkardıkları sonuçlar var.
Günümüzde bile buraya gelen bazı elit kişiler, birtakım ritüeller yapıyorlar ve aslında bu ritüelleri de ay, gezegenler ve yıldızların gözlemlerinin sonucunda belirlenen birkaç gün içinde yapıyorlar. Yılın o bazı günlerinde, bu ibadetler yapılarak bazı bağlantıları kurabileceklerine inanıyorlar.
Peki bu bağlantıları kurmak bu bilgilere ulaşmak kolay mıydı? Günümüzde ritüel amaçlı buralara gelenler başarıya ulaşmış olabilirler mi?
Bu iş hiç de kolay değildi, tam bir adanmışlık istiyordu. Günümüzde bu bağlantıları kurmak isteyenler, bu zorlu aşamalardan geçmişler midir? Birazdan yapılması gerekenleri okuyunca ne demek istediğim daha kolay anlaşılacak.
Başlangıçta, önce teklif almak ve kabul etmek gerekiyor, demiştik. Bütün bu aşamaları geçtikten sonra zorlu sınavlar için hazır olunmalıdır. 7 hafta çile çekilecek. Ve bu 7 haftada 12 ayrı çile çekilecek ve gerçekten zorlu çilelerdir bunlar. Ateşlerle yakılırsınız, vücudunuza çeşitli şişler batırılır, etinizden et koparılır, aç bırakılırsınız, susuz bırakılırsınız, karanlıktan dolayı korkarsınız, son derece ürkütücü sesler duyduğunuz bir ortamda kalırsınız. Bu 7 haftanın sonunda sağ salim çıldırmadan oradan çıkabilirseniz, ne mutlu size!
Yolun yarısında “vazgeçtim” demek de yok. Artık ya devam edeceksiniz ya da öleceksiniz. Birçok inisiyasyonda olduğu gibi. Çünkü artık içeriye girdiniz. O bilgilerden belli bir bölümünü aldınız ve dışarı çıkamazsınız.
İşte, bu 12 haftadan sonra ilk giriş ritüeliniz yapılır. Dünya üzerinde ilk giriş ritüelinin görüldüğü yer, Zerzevan’daki bu Mithra tapınağıdır. Bu tapınakta, aşağılara doğru inildikçe yeni bulgular ortaya çıkar.
Mağaranın üzerinde geniş bir alan vardır ve bu alanın üzerinde, 5 tane boğanın kurban edilebileceği kadar genişlikte bir yer bulunur. İnisiyeye edilecek kişi geldiğinde, 5 boğa bu alanda kurban edilir ve ilk ritüel odasına, yani aşağıdaki bölüme, boğanın kanları süzülerek akar. Aşağıda da çanaklar vardır. Bu çanaklar içerisine kanlar toplanır ve vaftiz başlar. İnisiyasyonlarda kan varsa kanla vaftiz edilir, suyla vaftiz söz konusu değildir.
Ayrıca mağaranın içerisinde çeşitli bölümler vardır. Her tarafı oyularak düzenlenmiş kompleks bir yapıdan bahsediyoruz. Ve inisiye olanlar, o 7 haftalık program içerisinde acı çekerken, buranın çeşitli bölümlerinde kalırlar. Bu bölümlerin bağlı olduğu koridorlar da ana ritüel odasına çıkar. Yani bütün bölümlerin ana ritüel odasıyla bağlantısı vardır.
Ana ritüel odasında işler nasıl yürüyor?
7 haftayı bitirdiniz, 12 ızdırabı çektiniz. Artık her şey yolunda, yine boğalar kesildi. Yukarıda kanlar akıtıldığı sırada, siz aşağıda vaftiz olmak için kayalardan oyulmuş bir klinenin içerisine yatıyorsunuz. Çünkü siz de aynı Mithra gibi kayaların içerisinden yeniden doğacaksınız.
Siz orada boyutlarınıza göre oyulmuş klinenin içerisinde yatarken, bir grup insan da sizi izleyecek. Bunlar, sizden önce oraya kabul edilmiş olanlardır. Onlar, orada kendileri için hazırlanmış olan ahşap bankların üzerinde otururlar. Ancak sizin arka tarafınızdadırlar. Orada oturanlar tabii ki yeni gelen kişiden daha kıdemli olanlardır ve kendi giriş sıralarına göre oluşturulan bir düzenle otururlar. Yeni inisiye ise en düşük derecede olan kişi olur.
Kayadan oyulmuş yatağında yatan kişi, yeniden doğuşunu gerçekleştirir. Sonra onu bir örtüyle sarıp kaldırırlar. Arkadaki bir noktaya koyarlar. Orada ise bir altar bulunur, yani kurban sunumlarının yapıldığı yer. O sunağa da kan konulur. Tabii burada enteresan bir şey daha görülür. Dışarıda sunumlar yapıldı, boğalar kesildi, kurban edildi. Aşağıda ise daha küçük bir şeyin kurban edildiğini biliyoruz. Bunu nereden biliyoruz diye soracak olursak, tavanda 4 tane tutamak yeri var. İyimser gözle bakarsak, küçük baş bir hayvanın burada kurban edildiği düşünülebilir. Ancak döneme uygun olarak daha kötüsünü söylememiz gerekirse, buradaki kurban edilenin bir insan, hatta bir çocuk olduğu da düşünülebilir. Niye böyle düşünülüyor dersek, tanrılara en iyisinin, en safının sunulması gerekir. O nedenle antik dönemlerde çocuk kurbanlarına sıklıkla rastlarız. Yani bu kadar ciddiye alınan bir ayinin, bir kan ayinin, bu şekilde yapıldığını düşünmek çok da zor değildir.
Bütün bu ritüeller tamamlandıktan sonra artık grubun bir üyesi olunur. Arka tarafta izleyenler de yine bir hiyerarşiyle orada otururlar. Bu hiyerarşide dış dünyadaki mevkiler değil, bu grubun içerisine giriş sıraları önemlidir.
Bu gizli ve sırlı gruba girebilmek kişiye birçok avantaj da sağlar. Ölümsüzlüğün yolları gibi bilgilere sahip olma avantajlarını söylemiştik. Ancak daha radikal olanları göz ardı etmemek gerek. En büyük kazanım, çok etkili bir grubun içerisinde olmaları. Yani o dönemin en kudretli imparatorluğu olan Roma’nın bir nevi derin devletinin içine girmiş olurlar. Dönemin en etkili ve yetkili isimleri oradadır. Aralarında çok büyük bir iletişim var. Çok çabuk haberdar olup, çok hızlı organize olurlar.
Zerzevan Kalesi, kale yapısından da öte Mithra tapınağıyla çok önemli bir konumdadır. Ancak antik kaynaklarda burayla ilgili bilgi bulmak çok zordur. Prokopius gibi, daha sonra Evliya Çelebi gibi kişiler de buradan bahsetmemişlerdir. Tabii Mithra tapınağını söylemiyorum bile; kaleden bahsetmeyen, tapınaktan hiç bahsetmemiştir. Yoksa, Roma’nın doğudaki son garnizonunun mutlaka bahse konu olması gerekirdi ama olmamış.
Bu tapınakta ilk giriş ritüellerinin basamaklarına şahit oluyoruz. Ancak Mithra hiyerarşisini bize İtalya’daki Ostia tapınağı veriyor.
Mithra inancındaki dereceler
Ostia tapınağı bize bu 7 dereceyi veriyor. Çünkü duvara renkli taşlarla 7 dereceyi de işlemişler. Renkli mermerler tapınağı olarak da bilinen bu yerde bir de çiçeklerin, bitkilerin yatağı olan bir alan var. Orada da özel bitkilerin, sanıyorum tütsü gibi, yakılması söz konusu. Çünkü zihinlerin değişikliğinden ve zihnen başka bir boyuta geçilmesinden bahsediliyor.
Bahsedilen 7 basamak, hangi ritüellerden oluşuyor? Bu aşamalar Merkür’den Satürn’e kadar, her biri bir gezegenle simgeleniyordu. Ve evrenle olan ilişkilerini gösteriyordu; astronomiyle de yakından ilgililerdi.
7 Basamak Ritüeli
Şimdi gelelim, basamaklardan geçişin nasıl olduğuna? Süre mi önemli, yoksa belli aşamalardan mı geçiliyor? Bunu bilmiyoruz.
Ancak birinci basamak, biraz önce anlattığım taş klineden yeniden doğulan basamaktır. İkinci basamak, Mithra’nın gelini basamağıdır. Burada ellerine bir fener alırlar. Başlarına bir duvak takarlar ve Mithra’nın heykeline bir kabın içerisinde sunarlar. Su kabı kalbi, içindeki su ise Mithra’ya duydukları aşkı sembolize eder. Üçüncü derecede artık eskilerden bağları koparmanın, yenilere açılmanın sırası gelir. Burada bir düğüm çözerler. Sonra, dördüncü dereceye gelinir. Mithra’ya tamamen dönmüş durumdadırlar. Artık yerlerini bulmuşlar ve bilgeliğe adım atmışlardır. Bu derecede bir yemek hazırlanır. Dördüncü dereceye gelen kişi, kendinden aşağı seviyedeki inisiyelerin hazırladığı yemeği, şölen yerine kendi elleriyle götürür ve sunar.
Aslında biz bu ritüelleri bazı erkek derneklerinde günümüzden de biliyoruz.
Sonra sıra geliyor beşinci basamağa; artık beşincisi bizim tasavvuftaki marifet kapısıdır; yani bilgeleşiyorlar.
Altıncı da ise Mithra’nın yanında oturma şerefine erişiyorlar. Kırmızıları giyiyorlar ve Mithra’nın yanında oturabiliyorlar. Pater denilen mevkidedirler ve çok önemliler.
Yedinci derecede ise artık Mithra’nın yeryüzündeki temsilcisidirler.
Mithra’da hangi derecede iseniz, o önemlidir. Dışarıda ne olursanız olun, isterseniz en güçlü, en zengin, en kuvvetli, en mevki sahibi kişi olun, fark etmez. İçerde kurallar geçerlidir.
İşte bu yapılanmanın en önemli merkezi Diyarbakır’daki Zerzevan Kalesi’nin altında bulunmaktadır.
Milattan sonra dördüncü yüzyılda Hristiyanlığın hızla yayılması ile devletin resmi dini haline gelmesiyle Mithra inancı yasaklanmış, gizemli ritüelleri de zamanla kaybolmuştur. Buna rağmen Mithra tapınakları ve inancının izleri günümüzde görülmektedir.