Tanınabilir ve akılda kalıcı bir restoran markası oluşturmak müşteri sadakati yaratmanın en etkili yoludur.
Müşterilerin geri gelmesini sağlayan ve onları restoranınızı tavsiye etmeye motive eden bazı olmazsa olmaz unsurlar vardır. Bu dinamikleri doğru analiz eden kişilerin hayata geçirdiği mekanlar kısa sürede digerlerinin arasından sıyrılıp hedeflediği yere ulaşıyor ve star ışığı yayıyor.
Yakın zamanda İstinye Park alışveriş merkezinin kalbinde açılan Clove.Ist’da İstanbul gastronomi dünyasında hızla yerini aldı ve yıldız gibi parlamaya başladı. Cuma Cumartesi akşamları DJ performansı ise bana eski tatlı atmosferleri hatırlattı, hani pek çok insanın birbirini tanıdığı sadece eğlenmeye odaklandığı kasmadan dans ettiği atmosferleri. Bu arada Bellinisi harika. Yemekleri tek tek saymıyorum ne yediysem çok beğendim. Menü ayrı bir yazı konusu olabilir.
Yaprak ve Başak. Clove’u İstanbul’a kazandıran iki cool ve çalışkan kardeş.
Başak Soykan ve Yaprak Baltacı’yı 2013 yılında açtıkları Morini Restaurant ile birlikte tanıdım. Sosyal yaşantımızda pek çok ortak arkadaşımız olduğu için işleri dışında da birlikte çok vakit geçirdik.
Güzel, akıllı, başarılı, eğlenceli; bir o kadar da stilleri ve yarattıkları marka değerleriyle İstanbul gastronomi ve sosyal yaşamında tanınan iki harika kadın. Şimdi onları ve yeni markaları Clove’u biraz daha yakından tanıyalım.
Sevgili Başak ve Yaprak;
Sizi uzun zamandır tanıyor ve ilgiyle takip ediyorum. Önce Morini ardından Clove ile İstanbul gastronomi dünyasında yerinizi sağlamlaştırdınız ve çıtayı da
gün geçtikçe yükselttiniz. Bu sektöre girmenize ilham veren ne oldu? İkiniz aynı anda mı karar verdiniz veya kim diğerini etkiledi?
2010 yılında artık kurumsal hayatta yöneticiliği bırakmaya karar verip sektörden ayrıldıktan hemen sonra, yeni ne yapabilirim arayışına girdim. Seyahat ve yeme içme tutkusu en önemli etken oldu diyebiliriz. Yeme içme sektörü gelişmeye en açık sektörlerden biriydi, bizim de tecrübelerimiz ve farklı iş anlayışımızla bir şeyler katabileceğimize inandığımız bir sektördü… Ben kurumsal hayatı daha hızlı bıraktığım için Yaprak’ın aklına ben geldim demek yanlış olmaz.
Gastronomi sektörüne girmeden önce neler yapıyordunuz?
Ben çalışma hayatıma pazarlama alanında Unilever’de marka yöneticisi olarak başladım. Daha sonra CRM ve Müşteri İlişkileri alanında uzunca bir süre çalıştım. En son ortak olduğum CMC Çağrı Merkezi’ni sattıktan sonra sektörü bırakıp, müşteri yönetiminde başka bir alana geçtim diyebiliriz.
Morini markasına nasıl karar vermiştiniz?
Morini’nin ortaklarından Chef Michael White, benim New York’ta yaşadığım dönemlerden çok severek takip ettiğim bir şefti. O da 2008 yılında yeni bir ortaklıkla Alta Marea gruba geçmiş, çok başarılı işlere imza atmaya başlamıştı. Onları Türkiye’de yatırımcı olmaya, beraber güzel bir iş yapmaya ikna ettik. Gruptaki markalardan bize en yakın Morini’ydi; bu sebeple Morini ile başladık.
Yeni markanız Clove projesi için ne kadarlık bir hazırlık süreci geçirdiniz ve bu süreçte sizi en çok zorlayan kısım ne oldu?
Biz iki kardeş 10 senenin sonunda 10 senede biriktirdiklerimizle yepyeni bir mekan yaratmaya karar verdik. Artık zamanı da gelmişti… İstinyePark gibi özel bir lokasyonun kimliği ile örtüşen; sanat, moda ve gastronomiyi doğal bir akışla birleştiren bir mekan yaratmak istedik. Hepsinden önemlisi; benzer ruhuyla ‘biz gibi hissettiren, hep oradaymış gibi yaşayan’ bir mekan yaratmak istedik. İstinyePark bizim yeme içme alanında yatırım yapmaya karar verdiğimiz andan beri radarımızdaydı. Hep İstinyePark’ta olmak istedik ama maalesef kafamızdaki, kalbimizdeki yeri bulmamız uzun zaman aldı… Doğru zaman ve doğru yeri bekledik diyelim. Proje için bir seneye yakın çalıştık diyebiliriz; projenin fikir aşamasından bu yana…
Clove projesini hayata geçirmek için birlikte çalıştığınız isimleri biliyorum ancak okuyucularım için bu isimleri ve neden tercih ettiğinizi biraz anlatır mısınız?
Creative direksiyonda Murat Türkili ile birlikte çalışıyoruz. Clove; moda, sanat, şehir hayatını çok organik bir şekilde birleştiriyor. Biz Clove’un tüm bileşenleri içinde yaşatan bir mekan olmasını istedik… Mimaride Mahmut Anlar ve GeoMIM ekibiyle, marka bütünlüğünden Magnet’le, yaratıcı iletişim ve sanat danışmanlığında Quiet Partners, tüm Pr ve Event yönetiminde ise Oberon ile çalışıyoruz. Yarattığımız hikayeyi en iyi yansıtacağını düşündüğümüz bir ekiple çalışmak istedik, sadece yaptığı işin en iyisini yapan değil; bizi ve markayı iyi tanıyan, yansıtmakta yaratıcılığıyla fark yaratan isimleri tercih ettik.
Clove’u açarken nasıl bir müşteri profili hayal ettiniz ve bu hayaliniz gerçek oldu mu?
Bize göre yeme içme sektöründe bileşenlerin en önemlisi mekana bizim kattığımız “Ruh”. Hep en güzel anların paylaşıldığı, tek başına olsan bile yalnız hissetmediğin, “Yemek çok iyi ama ben en çok muhabbetini seviyorum ve özlüyorum.” diyerek anılan bir mekan olma hedefiyle açtık Clove’u. Doğum günü kutlamaları kadar, dertlerin de paylaşıldığı, önemli iş görüşmelerinin yapıldığı, kararların alındığı bir mekan olsun istedik. Hayalimiz gerçek oldu demek için erken olsa da, bu hissi gelen, deneyimleyen herkesten aldığımızı söyleyebiliriz. Hedef kitlenin tanımından ziyade Clove’da kendisini buranın bir parçası gibi hissedecek bir profil yakalamak istedik.
Clove’un konseptini nasıl tanımlarsınız?
Clove’da bir masa etrafındasınız. Kişiler, zaman, mevsim değişiyor ama his hep benzer, bildiğimiz, tanıdığımız… Hep buradaymış, hep bizimleymiş gibi. Bu çember hep büyüyen, büyüdükçe yeni hikayeler yaratan, hikayelerle yaşayan bir çember. Katmanlar, tatlar, kokular ve anılar birbirine karışıyor. Zıtlıklar ancak bir aradayken en gerçek halleriyle var oluyor. Anlatılmış ve muhakkak hatırlanacak hikayeler… Bir o kadar gerçek, aynı zamanda klişelerin ötesinde, bugünü yakalayan; eskidikçe daha da gerçek olan…
Sizce sizi diğer restoranlardan ve işletmecilerden ayıran özellikleriniz neler?
Bu zor bir soru; mekan sadece işletmecileriyle değil kendi içinde yarattığı hikayeyle gelişiyor, bir yere geliyor. Biz mekanın sadece işletmecisi değil; bu hikayenin bir parçası olarak görüyoruz kendimizi. Büyük bir özen ve özveriyle yarattığımız mekanda tüm operasyonel detayların içerisinde olduğumuz gibi hikayenin de içerisindeyiz. Her güne özel bir davete, özel katılımcılara hazırlanıyor gibi hazırlanmak, bu samimiyeti ve özeni bozmamak bizim için önem taşıyor.
Operasyonel konuları ne şekilde bölüştünüz? Herkesin ayrı sorumlulukları mı var; herkes her şeyden sorumlu mu?
Genel olarak stratejik tüm konularda paslaşıyoruz, birbirimizi her konuda destekleyebiliyor olmak bizim en büyük gücümüz. Clove’da mutfak bildiğiniz gibi
Emre Şen’e emanet; onun dışında stratejik konuları birlikte yönetiyoruz. Restorancılıktaki dijital dönüşüm ve teknolojik değişimi Clove lansmanında hissettik.
Dijital dünyanın gücü son 10 yılda inanılmaz bir seviyeye geldi. Biz de maksimumda kullanmaya çalışıyoruz. Quiet Partners ile yürüttüğümüz dijital iletişim ve sanat platformları bunun en iyi örneği.
Restorancılıkta geri dönüşüm ve sıfır atık ile ilgili aksiyonlarınız neler?
Emre bu konuya çok önem veren, emek ve zaman ayıran bir şef. Clove’da da bu konu bizim için çok önemli.
Mesleğiniz dışında sosyal yaşamda da aktifsiniz; iş, ev ve sosyal yaşam dengesini nasıl kuruyorsunuz? Eşlerinizden en çok hangi konularda destek alıyorsunuz?
Çalışma hayatı bizim aile hayatımızın her daim içinde olduğu için bunun çok da farklı bir değişken gibi düşünmüyoruz. Çocuklarımla zaman geçirmeyi, ailecek tatilleri çok seviyorum. Eşim özellikle işlerin yoğun olduğu dönemlerde çok büyük destekçim… Gözüm arkada kalmadan işe uzun saatler ayırabilmek büyük bir lüks. Şimdiye kadar şansımıza yoğun dönemlerimiz hiç çakışmadı, eşim yoğun olduğunda ben devraldım ya da tam tersi ben yoğun olduğumda eşim.
Birlikte çalışan iki kardeş olarak en iyi anlaştığınız konu nedir? En zor anlaştığınız konu nedir?
Genellikle stratejik konularda ortak görüşte oluyoruz, bu kolay karar almamızı sağlıyor, finansal konularda bazen anlaşmazlığa düşebiliyoruz.
Birbirine çok yakın kardeşlersiniz, özel hayatlarınızda da işteki kadar bir arada vakit geçiriyor musunuz? Seyahatlere birlikte mi çıkarsınız?
Birbirinden hiç ayrılmayan, fazlasıyla yakın kardeşler olduğumuz doğru. İş dışında da neredeyse tüm seyahatlere birlikte çıkıyoruz, hem aile ile hem arkadaşlarla çevre hep ortak.
Yurt dışı seyahat rotalarınızdan en sevdiğiniz ülke ve şehirler hangileri?
New York benim için en vazgeçilmezi, hem kültürel hem sosyal hem gastronomi alanında en büyük ilham kaynağı… Bunun dışında yine Paris ve Londra yeme içme dünyasındaki yenilikleri takip etmek için önemli destinasyonlar. Bunun dışında Cape Town her zaman yeri ayrı ve özel; her zaman büyük bir ilham kaynağı. Hayatın her anında yarın gidelim dense koşarak gidebileceğim bir destinasyon. Her yıla mutlaka gezip görmediğim, yeni deneyimleyeceğim bir seyahat eklemeye çalışıyorum.
Katıldığınız davet ve partilerde stillerinizle de dikkat çekiyorsunuz. Seçimlerinizden maskulen tarzı daha çok sevdiğinizi görüyorum, en sevdiğiniz tasarımcılar kimler?
Murat Turkili’nin MT1012 markası benim günlük yaşam içerisinde kendimi içinde en rahat hissettiğim. Başak ve Defne’nin Nackiye markasını çok seviyorum; tarzlarını kendime çok yakın hissediyorum. Özgür Masur her zaman yeri ayrı… Bunun dışında YSL ve Celine sevdiğim markalar. Maskulen tarzım olduğu doğru, kendimi rahat hissettiğim, ben gibi hissettiğim markaları tercih ediyorum.
Çocuklarınızın da aynı mesleği seçmesini ister misiniz?
Zor bir meslek bu, fazla dedikasyon gerektiriyor. Severek yapabileceklerse çok isterim, işin okulunu okuyup, farklı ve yenilikçi bir bakış açısıyla yaklaşan bir ruh getirseler harika olur.